tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tatil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2023 Pazar

Geldi(m), Yaz(dım)!

 

Yuh artık, bu kadar da olmaz!!! Yedin, yedin, yedin yedin, yattın! Yetmedi bir daha yedin, üstüne zıkkımın pekini de içtin! "Ooooooohh" dedin yattın, "yarasın" dedin yattın! 

Yaradı yaradı, merak etme! Çooooooook YARADI!!!

73 nedir???? Bi' de küsuratı da var...!!! Bu ne çok ağırlık, ne çok kilodur???? Hayır; boyunun 10 kadar üstü değil altı olacaksın!!! Karıştırdın zaar!!!!

Şu incecik kemiklerin seni nasıl taşısın?!

Hadi, diyelim ki Bikini'nin tabiriyle, "Kilo hiç bir şeydir. Aslolan ölçülerdir.". BEL OLMUŞ 88 santim be canım!!! Yahu bu senin, Bikini olduğundaki toto ve meme çevren. Bu ne be kızım???!!!! 

Endokrinoloji doktorun da ölçtü detaylarını! Ahhh be, vücudunun %50'ye yakını yağ be yavrum!!!

Bu oranlar ve doktorrun tüm o aşağıdaki tanıları ile obez sınırındasın, bilesin!

  • Karaciğerinde yağlanma!
  • Pre-diyabet!
  • Gizli şeker!
  • Bozuk insülin metabolizması!
  • Reaktif hipoglisemi!

Bu yağ hücrelerinde en tehlikeli toksinler biriktiğinden ve yağ hücreleri çoğaldıkça onlar da çoğaldığından, vücudun savunma mekanizması da düştü. Bağışıklık yerle bir olunca, saç diplerimdeki sedefler de çoştu. Çok ağır, bir değil iki kere Covid de geçirdim, onca aşıya rağmen.

"Bir daha hiç eskisi gibi olamadım!"

Zati, düz yolda yürürken çanağın üstüne çat diye düşme suretiyle, çıt diye kırdığım sakrumum, tüm omurgamı etkilenmişti. Aylarca yatmak zorunda kaldım. 3 yıl geçti daha yeni yeni, biraz biraz koşmaya koyulabiliyorum. Hala ayakta çok durunca belime dayanılmaz ağrılar giriyor!

Bunca ağırlık, bir de sakatlıklar, ağrılar, zorluyor bedeni, zihni, engelliyor hareketlerini, isteklerini yerine getirmeyi.

E tabi, ne oluyor? Vücut düşünce, kafa da bozuluyor! Zihinde sorunlar, depresyon... Ve sonunda o çok moda tükenmişlik sendromuna da düştüm illaki.

Bi' de tansiyon hastası çıktık. İlaca da başlandı, iyi mi?!



Tamam, tabi, pandemi, ekonomik kriz, derken o felaket deprem, depremler, yangınlar, seller, tüm güvenli zeminlerini hoplattı, endişelerin tavan yaptı. E korktun tabi. Baya bi' korktun! Çok üzüldün, çok ağladın, için sızladı. Koştun da yetişemedin. Hangi birine yetişeceksin?! Kızdın düzene. Haykırdın. Ama başka da bir şey gelmedi elinden.

Ama şunu hiç anlamadım, anlayamadım. Anlatamadılar da! Onca felaketler olurken, onca yitirilen canlar, hayatlar varken, her şey normal, her şey aynıymış gibi, hiç bir şey olmamışçasına, ofise gidip çalışmak nedir ama ya?!!!! İnsanlar perişan olmuş, sevdikleri, aileleri, yuvaları, evleri, barkları yok olmuş, yok biz hala "Pazartesi toplantılarına geç kalmıyoruz lütfen"!!!! Yok satış hedefleri, yok pazarlama planları...




Nasıl isyanlardayım, nasıl öfkeliyim, nasıl ağlıyorum, sürünerek gidiyorum ofise, nasıl kötüyüm, nasıl bitiğim, bir ben, bir Allah, bir de Can (malum o çekiyor beni) biliyor!

Tükendim! Dipteyim!

Tüm bu siniri, kızgınlığı, hüznü, endişeyi, düşünceyi, korkuyu, susmak bilmeyen zihni ve bedendeki yorgunluk ve ağrılarımı uyuşturmak ve tüm bu gerçeklerden uzaklaşmak, kaçmak için yedim, yedim, yedim!

Hem de ne yedim!!!

Tartının da, Endokrinoloji doktorumun da bağırdığı üzere, biraz fazla abarttım!

Şu iki avuç içi kadar mideciğime neler doldurdum neler? Ne şekle gireceğini, nereye büyüyeceğini, nasıl hazmedeceğini şaşırdı yavrum. Ne çekti benden be!

Akşam işten eve gelince İntiba'dan 3 çeyrek ekmek arası, 150 gram döner ("İçinde patates ve turşu yerine domates ve soğan rica ederiz."); nedir arkadaş?! Hayır telefondaki kadından utanmasam tam ekmek isteyeceğim bi' de. Boyum kadar yiyeceği, mideme nasıl tıkıyordum ki ben?!!! Yuh!!!! Yazık bu bedene!!! Bi' de Ayurveda'ya göre zati mideyi 2/3 kadar doldurmak lazım ki, kalan o 1/3 boşluk ile mide suyu ile besini rahatça öğütsün. Üstüne üstlük dönerin yanında da dolaptan yarım litre Özerhisar ayran götürüyorum! (Ağzının tadını, yemeğin iyisini bilirsin Bikiniiiiii!)



Peki ne oldu? 

Onca yedin, yuttun, lüplettin, hüplettin... Uyuşturdun beynini, bedenini... Bir şey değişti mi? Sustu mu zihin? Geçti mi korkular? Düzeldi mi dünya? Düştü mü Dolar, Euro, Benzin? Ohhh kat kat ÖTV'ler... Onca deprem vergileri, onca parasal yardımlar nereye uçtu? Ne deprem bölgesi az da olsa yeniden ayağa kalktı, ne de hazırız artık milletçe depremlere!

Yaw, değişim bile olmadı! Sevgi bile kazanamadı! Sen ne diyorsun?! Pardon, ne yiyorsun?!!!!

Aksine, Maşallah, daha da çoştu dünya! İklim felaketlerinin görülmediği yer yok! Şu zamanda, resmen savaş (resmen: "resmi olarak" anlamında; gayri-resmi zalimlikler hızını kesmeden devam ediyor zati) bile çıktı! Daha ne olabilir ki derken, NASA'dan UFO açıklaması geldi!!! 

Bu arada, bu Elon Musk (adı her nasıl okunuyorsa) zaten bir uzaylı sanki, değil mi? Haktan Akdoğan, Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı, hatta şimdilerde "Hakikat Portalı" kitabını da çıkardı; o demiyor mu; önemli mevkilerde olup, ruh ve duygudan yoksun, ifadesiz, robotik yüzlere sahiplerin, aramızdaki uzaylılar olduğunu?!!



Tam tüm balatalar kopuyordu, sıyırmadaydı, Bakırköy'lük oluyordum kiiiiiiiiii, EYT çıktı!!!!!!

Allllaaaaaaaaaaa...


Anında ayrıldım işten! Bir saniye bile düşünmedim!

Tam 25 yıldır, eşşek gibi (dur, bu hayvan benzetmelerini bırakayım; hayvancıkların yanından bile geçemez bu insan denen yaratık), pardon, köle gibi çalıştım. 

Beyaz Yakalı = Modern Köle


Neyse ben kırdım zincirlerimi. Darısı tüm çalışanların başına...

Hiiiiiiç mütevazi olamayacağım! Çok şükür, anlımın akıyla, oldum olası aranan bir beyaz yakalı oldum. Emeğime, 7/24 çalışmama, pratik zekama, eğitimime, herkesten öğreneceğim bir şeylerin mutlaka olduğuna olan inancıma, eşitlik ve hak ilkelerime, her konuya açık olmaya, kendimi hep geliştirmeye olan açlığıma, her varlığa, düşünceye olan saygıma ve yüreğime sağlık! Bir çok şirketi, patronu zengin ettim. Müdürlerimi ihya ettim. Sayemde tepelere çıktılar. Devletime vergilerimi çifter çifter, maaşımın kat be katı kadar ödedim. Bir çalışan olarak tüm görevlerimi ve sorumluluklarımı en iyi şekilde yerine getirdim. Daha ne edeyim?!

Ahhh çok gurur duyduğum da bir konu var: ekiplerim, benimle birlikte çalışan herkeslerin, kariyerlerinde olabildiğince destek olmaya çalıştım. Çok güzel yerlerdeler şimdi hepsi. Ha, bi' de, şu zalim iş hayatında, onlara, duyarlı, şefkat ve sevgi dolu olmanın ve bunu iş hayatında da göstermenin zayıflık değil aksine muazzam bir güzellik, iş değimiyle "başarı", olduğunu da öğretebildiysem, köşesinden kıyısından örnek olabildiysem, ne mutlu bana.

Velhasıl, demem o ki, ben bu emekliliği çok, ama çok, hakettim!



Koştum yeğenime... İzmir'e... Ohhh Anne, kardeş, yeğen derken, biraz kendime geldim. 

Dönünce İstanbul'a, hiç bir şey yapmamanın ve planlamamanın verdiği huzurla, yan geldim yattım. Meğerse beni en çok yoran şey, belirli bir saatte belirli bir yerde olma zorunluluğuymuş. Ve tüm bu zorunlu olunan yer ve zamanda, hep bir ön çalışma ile birilerini, bir şeye ikna etme hedefi ile başarı beklenen, "iş" amaçlı ilişkilermiş! Bu, işte başarı gereği, "çıkar" hesapları ruhumu tüketmiş! Ve özgürlük, çok basitçe, istediğim saatte, istediğim zamanda, istediğim yerde, mekanda, ve istediğim tavır ve halle olmakmış! Kimselere hesap vermeden, ne yapıp ne ettiğimi sadece ama sadece çok istersem anlatmaktaymış! İşte sonunda beni kendime getiren hayat buymuş! Ve ayıptır söylemesi, çoooook müthiş ötesi, pek muazzammış!



Ne çok yapmak istediğim şey var! Ayyy mesela tekrar Yogini olur muyum ki? Yeniden yoga sınıflarına da katılırım sanki. Yine yoga ile yatıp, yoga ile kalkarım belki. (İnşallah! Amin!)

Vedik felsefenin tüm derinliklerine dalasım, hatta kafayı Kadim bilgiler ile kırasım var. Türlü online derslere yazılmıştım, hiç birini tamamlayamadım. Ne tamamlaması, başlayamadım bile. Aralarında Vedik Astroloji de var. Kısmetse hepsine başlayacağım. Vedik danışman da olurum mu valla?! Kendime bulduğum şifa, hepimize de aksa ya!

Hasretle okumayı çektiğim kitaplarıma da artık kavuştum. Ollleeeyyyyy... Tüm maaşımı yatırdığım ve her hafta öğle saatinde mutlaka uğradığım Kanyon'daki Remzi Kitapevi, iş hayatı rutinimde özleyeceğim tek şey olacak. Hangisini okumaya başlayayım, şaşırdım. Öyle bir heyecan var ki; hani çocuğun önüne bir sürü oyuncak serilir de, hangisiyle oynayacağını şaşırır ya, ben de öyleyim işte. Bir sayfa bir kitaptan okuyorum, 3 sayfa diğerinden.

Çok şükür Yarabbim!


E ama tabi, bu arada, en önemli konu sağlığıma kavuşmak! 
Bi' de tüm bu planlarımı gerçekleştirmek için baya bir uzun yaşamam gerekecek!

"Uzun yaşamak" deyince, şaşırdım şu an! Çok zamandır kendime "yaşamak" adına plan yaptığımı hatırlamıyorum. Şimdi düşününce,  şu aniden girdiğim erken menopoz, hem de tam da çocuk yapmayı düşünürken, sandığımdan çok daha derin bir travma yaratmış bende. Nasıl fırtınalar kopuyorsa içimde, hayatı yaşamaktan vazgeçmiş, vücuduma çok kızmış, hayal kırıklığı ile artık güvende olmadığımı düşünüp, tamamen kopmuşum bedenimden demek ki! O yoga ve meditasyon yapmadan duramayan, hayat enerjisi ile her şeylere yetişen, koşturan, hareketsiz kalamayan, o yaşam dolu kadın, nasıl oldu da, bir gecede, yataktan, yerinden kalkamayan, dizleri tutmayan, çoğu zaman nefes almakta dahi güçlük çeken birine dönüştü?!

E bu düpedüz travma sonrası stres bozukluğu be yavrum!
Benim yeniden bedenlenmem gerek!
Ahanda, muazzam bir aydınlanma, farkındalık yaşadım ya şu an!!!
WOW!


 

Bedeninden uzaklaşanın, ruhun tapınağı vücut da hızlıca yaşlanmaya, hasta olmaya başlar. Bir an önce toprakla bir olma derdindedir. Yanaklar bulldog'a da döner, boyun da kırışır, deri de kendini salar. Bir de bilgisayar başında hayatını çürütenlerin hastalığı olarak, boynumdaki höyüğü (ayy bi de adına "dul kamburu" diyorlar) de yeni farkettim. Çok takıyorum hepsini kafama tabi. Ama yine de botoksdur, dolgudur, yağ çektirmektir vs.'ye girişemiyorum. Pek bir korkarım böyle şeylerden, ki zati, vücuda her türlü müdahale travmalar yaratır. Bir kere alnıma botoks yaptırdım da, ayy yok, hiç sevmedim. Büyük de konuşmamak lazım gerçi ya, yani en azından şimdilik öyle düşünüyorum! Cilt ürünlerimi bile olabildiğince doğal olanlarını seçmeye çalışıyorum. Gua sha, masaj ve yüz yogası ile tüm bunları halledebilsem.



Haktan Akdoğan'ın yine bir Youtube videosu var. Bir deney varmış, tabiki yine gizli. Şöyle, 80li yaşlarındaki bir grubu, herseylerin 1950'ler olduğu bir kasabaya götürüyorlar. Yani her şey 50'ler yıllarındaki gibi, evler, radyolar, arbalar. Ve bir kaç gün ve haftaya bu insanlar geçleşmeye başlıyorlar. Sopa yardımı ile yürüyenler koşmaya başlıyor falan. Teoriye göre, aslında insanoğlu sadece zihni öyle olduğuna inandığı için yaşlanıyor. 

Vedalarda eski çağlarda insanlar binlerce yıl yaşadığı yazıyor.

Demem o ki, 50 yaş daha yolun başı. Hele şu kiloları, yağları, fazlalıkları şöyle bir atayım üstümden, gerisi harikasıyla gelir!

Haftaya tatile çıkıyorum. Gerçi artık bana her gün tatil! (Yesssssss!) Ağustos boyunca Ege sahillerindeyim. Yemek ve özellikle içmek oraların geleneği olduğundan, pek kilo vermeye fırsatım olamayacak; yok Tuborg Gold saati, sonra Sangria'sı Aperol'ü, akşam üstü rakısı... Ama bol bol güneşi, toprağı ve denizinin şifasıyla canıma can katacağım. Güneş ve bronzluk zati bedene gençlik ve incelik katacak. Güneş altında yatarken meditasyon da harika oluyor. Bolca da kitap, bir de aşk!


  

Dönüşte, bu sonbahar ve kış, yeniden sağlığa ant içiyorum. Dahası, kendimi kendime adıyor ve yaşam, can, hayat fışkıran Bikini'yi (bedeni) yeniden yaratıyorum.

13 Ağustos 2017 Pazar

Dişli Kadın olacaksın!


Türkbükü aslında benim pek de tercihim değil. Gecesi yok, gündüzü yok, her daim, dip dibe mekânlarda, her adımda bir değişen ve birbirine giren, inleyen müzikler eşliğindeki, doğa olarak eşsiz, Bodrum’un beach partiler koyu.

20 yıl önce, ne şahaneydi burası. Nihal Acar’ın efsane Ship A Hoy’u vardı. İyi müzik yapan, bohem bir yerdi. Taş ütüde nefis tostlar yenirdi. Bırak Beach Club mekânlarını, “eller havaya” konsepti henüz icat edilmemişti.

Gözlerimiz aradı kendisini. Yerine, mutfağı iddialı, Nişantaşı’lı Hardal gelmiş.

Hey gidi Ship A Hoy, hey… 

Bodrum Türkbükü Haziran 2017

Her neyse, tabi arkadaş bana dünyaları harcayacak, gönlümü kazanacak (the men’s way). Ne yapacağını şaşırdı. Gerçi hakkını da yemeyeyim. Bir iş seyahatinde gittiğinde, “Seninle mutlaka Miam’a gitmemiz gerek. Mezelerine bayılacaksın.”’dan romantizm yapmış bizimkisi. Bodrum’a gitmiş olsak da, o kadar çok uğrayamadık ki, “Bu sene de Miam’a gidemedik.” mesajlı esprileri gelişmişti aramızda. Oraya gitmiş olmak önemli yani.

Hem ilk gecemizi, hem de son gecemizi Miam’da planlamış. Zaten 3 gece kalıyoruz topu topu. Vur deyince, öldürmek misali! Ya da; yaratıcılık ancak bu kadar bunlarda! 1 ay öncesinden rezervasyona rağmen, zar zor yer bulmuş. İlk gece barda, son gece deniz kenarı tarafında. İkisinin de atmosferi bambaşka. Yalnız, hakikaten, yok böyle mezeler.

Miam Türkbükü Bodrum

İkinci gecemiz için de, araştırmış, vejetaryen pizza da yapan, kendisi gibi kurumsal iş hayatından yemek içmek işine geçmiş, yine Türkbükü’nde Pizzeria C'e’ye yer ayırtmış.

VEGETERIANA: Domates sos, taze mozzarella, ızgara kabak, ızgara patlıcan, karamelize soğan, sote mantar… 
Elbette şahane bir kırmızı şarap eşliğinde…

Pizzeria C'e Türkbükü Bodrum


Derken... Artık adamı evde deneyeyim! J

Elinden geleni yapmaya çalışıyor gibi görünüyor. 
Doğum günüm sabahı kahvaltımıza, çok başarılı menemeninden hazırlamış. Hem de benim ki vegan! Zeytinyağında biberi kavurmuş, sonra domates, karakteri oluşturan sır gibi sakladığı baharatlar… Yumurta kırmadan üzerine bolca vegan pizza kaşar peyniri ve maydanoz...

Vegan Menemen


Ama çok tatlı değil mi?!

Evet, pek tatlı, ama kendisine çok da çaktırmıyoruz tabi. Zira bu danalara öyle fazlasıyla yüz vermeye gelmiyor. Elbette, şu yaptığı incelikler için takdiri hak ediyor da, illa bir taktik, bir strateji de istiyor.

Mesela, Sherry Argov’un “Erkekler neden DİŞLİ kadınları sever?” kitabındakiler gerçekten işe yarıyor.



Ayaklarının üstünde sağlam duracaksın.
Önce kendine güveneceksin.
Kendi ihtiyaç ve isteklerin ondan önce gelecek.
Ona ihtiyacın olmayacak.
İstemediğin en ufak hareketinde resti çekecek, “Bak kapı orada, beğenmiyorsan, güle güle!.” diyeceksin.



Bir de, tek başına bir yaşayacaksın! Ben hiç yaşamamıştım. Her şeyimden tek başıma, kendim sorumlu olduğum bir dönem, şunca hayatımda hiç olmamıştı. Kombi bozulduğunda, o bu kıştaki kar fırtınalarında, işe gidip gelirken, gelemezken, kendimi kaybedip, böğüre böğüre ağladığımı hatırlıyorum. Şimdi kombi ve kar lastiği uzmanıyım. J



Ve en önemlisi de okuyacaksın! Araştıracaksın, öğreneceksin, danışacaksın!



Türkiye’nin ünlü boşanma avukatlarından, kadın hakları savunucusu Altın Mimir’in “Gücünü ve özgürlüğünü kazanma yolunda KADININ HAK ARAMA REHBERİ”, kadına hukuki bir kılavuz niteliğinde nefis bir kitap. 



Boşanma davası ertelendi Kasım’a…


Zor bir kış oldu. Sancı dolu bir dönüşüm.
Şimdi güzel bir tatil yapacağım. 
Hesapsız, tasasız, pervasız...



❤❤❤

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Bu Yaz olmadı! Önümüzdekilere bakacağız!


Olmadı. Bu kez olmadı. 
Şu yürüyüş, şu halime çok iyi gelecekti de, yapamadık işte.

Yalnız, "Eyvahlar olsun... Peki şimdi tatilde ne giyilecek ki?!" paniği görülmeye değerdi.
2 yıldır giyilen o güzelim 36 beden Bikini'ler, yeniden giyilecek diye son saniyeye kadar hayaller edildi. Onların olacak gibi olmadığını artık kabul etmekle cinnetler eşliğinde, dükkan dükkan denizlik kıyafetler arandı. Bir ara, Sibel Arna'nın *Mayo daha moda." makalesiyle o tarafa yöneleyim dedim, ama pişman oldum. Deneme odalarında çektiğimi bir ben bilirim. 40 bedeni bile daracık yapmış bu danalar... Hayret birşey... Bele kadar geldi diyelim, yok çıkmıyor yukarı bu nalet şey... Çıkarayım, olmayacak bu, ayyy yok çıkmıyor da bu sefer... Kaldım böyle...  "İmdat" diye bağıracağım, rezalet olacak... Yok istemem bu mayo denen şeyi.

Üst 42 (hey maşallah), alt 40 en siyahından bir Bikini buldum Calzedonia'da. Üzerine de, "Cool People smile :-)" mesajlı en bolundan bir tunik, yine oradan. 

H&M'den 40 beden bir kaç kot şort ve t-shirt.

Bu yaz böyle...
Tatilden dönünce, bakacağız artık önümüzdekilere...
Ben bir denize gireyim de önce...






31 Ağustos 2014 Pazar

Depresyona başkaldırıyorum!!!


Resmen depresyondayım!

Evden çıkasım yok! "Okula gitmek istemiyoruuuuuuuuuuuum!" haykırmalı ağlama krizlerine giresim var.



Konfüzyonlar içindeyim! İlk iş günü, bilgisayarın açma tuşuna basıp, dakikalarca ekranı izledim. "Bu benden bir şey istiyor ya, ne?". "Haaaa, şifre? Neydi ki o?". "Tamam anladım, da neydi ki şifrem?". "Bir yerlere yazmışımdır illa ki!". "Allah'ım iş yerindeki karizmamı çizdireceksin! Bul artık şunu!". Derken notebook kilit!!!

Yediklerimden keyif almıyorum! Bu çok fena işte! En sevdiğim deniz şifalı yemeklerden, Anason ve hafif acılı domates soslu kalamar, midye, karides ve levrek filetolu, Carluccio's un nefis Zuppa di Pesce'sinden bile doyasıya tat alamadım! Gerçekten vahim durumdayım!

Carluccio's Zuppa di Pesce

Sürekli yorgunum! Uykum var, gözlerimi açık tutamıyorum! Tüm gün iş yerinde "title" gereği dik durmaya çalışmak daha da yoruyor beni! İşten çıkıp, trafiği zor atlatıp, eve gelip yığılıyorum!

Uykum var! Uyuyasım yok! Efkardan kendimi %100 malt'lara vurasım var! Gece gece, kendimi zehirli yağlı ve karbonhidratlı ne varsa, onlara atıyorum. Kaç boş poşet Ley's çıktı bu evden bilmiyorum. Ayyy bir de yani bu Marmaris Büfe'lerin, Şampiyon Kokoreç'lerin 24 saat açık olma durumu nedir?! Saat 22:00'dan sonra alkol yasağı var da, bunlara niye yok, anlamıyorum!!!

Uyusam bile, huzursuzum! Bacaklara giren kramplarla fırlıyorum!

Ve bu sabah, tartıda, 56,9 kilo çektim! Yuh diyorum! Oha diyorum! Tatilden sonra, sadece 6 günde tam 1,3 kilo almış bulunuyorum!!!

Allah'ım çok mutsuzum!





Ehhhhh be! İçimi baydın be! Bunalım da bunalım!

Anladık tamam! Bu sefer, çok beklediğin ve bir sürü mutluluğu ona bağladığın, o tatil bitti! Gerçeklere geri döndün! Evet, can sıkıcı! Evet, keyifsiz! Evet, belki de içten hissettiğin gibi, ümit yıkıcı! Hedef de kalmadı! 

İstediğin hayat bu değil! Sağlıklı Yaşam Tarzı türü keşifler yapıp, hepsini yazasın var! Yoğun iş temposundan dolayı, tatil anılarını bile toparlayıp yazana kadar, kış gelecek! Ayyy, zaten kıştan nefret ediyorsun!!!

Tamam, şu özel durum halin seni pek zorluyor! Hatta hepsinin suçu da o! Bunu sadece çeken bilir, aman! Offf hala tedavinin pozitif taraflarına ulaşamadın! Ya sabır!



Her dediğinde haklısın da! Kolay da değil! Hem kuzucuk, bunların hepsi pek doğal! Beden, tüm gün sağlık ve şifa dolu topraklardan, iyot kokulu havalardan ve iç açan güneşten, bir anda her şeyiyle "sentetik" plaza ortamına, yani, elektomanyetik dolu, havası klimatik ve güneş ışınlarının camlar ile kesildiği ışıklı mahzene kapandı bütün gün! Beyin dumurda! Seni sen yapan bütün hormonlar alt üst! Yukarıda saydığın semptomlar, tam bir dopamin açlığı tanısı.

Dopamin beyinde salgılanan bir hormondur. Nörotransmitter olarak görev yapar, yani sinir hücreleri arasında iletişimi sağlar. Dopamin genellikle serotonin gibi “mutluluk hormonu” olarak anılır. Mutluluk hissi vermesinin yanı sıra dopamin insanlarda ve hayvanlarda birçok fonksiyona sahiptir. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Hareket
  • Hafıza
  • Haz Veren Ödül
  • Davranış
  • Kavrama (İdrak)
  • Dikkat
  • Prolaktin Üretimini Engelleme
  • Uyku
  • Duygu Durumu (Ruh Hâli)
  • Öğrenme

Dopaminin aşırı fazlalığı veya eksikliği bazı ciddi sağlık sorunlarına neden olur. Dopamin azlığında Parkinson hastalığı baş gösterir. Allah korusun!!!

Hemen, ama hemen, kendini dopamin yükseltici yiyeceklere veriyorsun!

Muz: İçerdiği kimyasallar ile dopamini yükselten istisnai bir yiyecek.
Antioksidanlar: Dopamin eksiği oksidasyona sebep olur. Temizlemeli zararlı serbest radikalleri. Gelsin orman meyveleri.
Elma: "Quercetin" adlı müthiş değerli bir antioksidan içerir.
C Vitamini: Sabahları, uyanır uyanmaz limonlu su içmeyen, eşşek sıpası olsun!
E Vitamini: Ey gidi zeytin ve zeytinyağı! Her şeylere şifa mısın, arkadaş sen?! 
Amino Asit'ler: Yağdan uzak sağlıklı proteinlere vermek lazım kendimizi. Yumurta, anne sütünden sonra en değerli protein kaynağı. Ah be, tavuk şahane olur da, yetiştirilme şekliyle hep akılda soru işaretleri. Olmadı, whey (peynir altı suyu)'na vermeli kendimizi.
Balık Yağı: Sen uzun uzun "Mutluluğun formülü "Yağ"^da gizli!" yazını yaz, ama uygulamayı unut! Bu balık yağı, serotonin ile birlikte depomin'i de düzenliyormuş ya! Eksik edenin aklına ne edeyim?!
Su: Ehhh Bikini! "Su HAYATTIR!" yazında, "Su, MUTLULUKTUR!" diye notunu bile eklemişsin de, nasıl uygulamıyorsun, ben anlamadım yani!!! Vallahi döverim seni!
Sassy Su: Bu Sassy ablamız niye yazmamış! Şimdi anlıyorum, Sassy'nin muhteşem gücünü! İçinde olan ne varsa, her birinin ayrı ayrı hem serotonin, hem de dopamin yükseltici etkisi var. Mutluluk kafası yapacak içecekmiş bu ya!



Sabahları güne Güneşi Selamlayarak başlamanın inanılmaz gücünden yaralanmak lazım gelir. Detaylar için tıkla!
Ve illaki, Plank Challenge başlaya!!!
Bu, Side'lı, Split'li, Veriyasyon'lu, saniyeleri daha mantıklı cinsten Bikini Versiyonu kendine gelme, toparlanma, yeniden var olma challenge'ı!


Her bir duruş o günün saniyesi kadar sürede tutulacak!




Önce bir yana sonra plank geçişi ile diğer yana, Side Pank.



Bu arada, Side'a geçmişken, yapabilirsen, varyasyonlar:



Hatta ve hatta, Tree Pose denemeli uçuşlar:



Her yorulduğunda araya dinlenme sağlayan Down Dog atmaca:



Bir sağ, bir sollu Split'ler:






Sağdan sola geçişte ve yine bitirince Down Dog mutluluğu:





Up Dog ile coşmaca:




Ve Child's Pose ile huzura ermece:







24 Ağustos 2014 Pazar

Tatil HATIRASI


Niye döndüm ben ama yaaaa...
Mecbuuuuuurrrrr (Sus sen, dana kılıklı, sözde mantık kokan, dünya düzeni sesi!!!!)
Vallahi, HAYAT oralaaardaaa...

14 iş günü tatil hakkımızı (!!!!) sonuna kadar kullandık! Seneye Bayram tatili de hafta sonuna geliyor; yok yani! İş değiştirirken, "tatil" pazarlığı yapmayanın aklına ne diyeyim! 
Emekliliği düşünsem, 15 yıl çalışmışız, daha 16 yıl var!!!

Kızım dur! Depresyona gireceksin yeminlen! Çık oralardan, hemen!

Hem hayat ne getirir hiç belli olmaz. Sen hayallerini taze tutmaya devam et! Şu tatil anılarını uzun uzun yaz mesela! ;-)

Hatta, şu ikinci tatilde yazlıkta çektiğin Bikinili fotoğrafını iyicene bir incele. Hatta ve hatta, Bikini Projesi'ne başlarken çektiğin Bikinili fotoğrafın ile de karşılaştır! Ölç biç! Daha da güzelleşmenin, incecik olmanın, en sağlığın, yaşı geriye sarmanın, sonsuz şifanın planlarını yap!
















Gel gelelim, Bikini'nin Bikini Olmadan Öncesi, yani B.Ö., ya da Before Bikini veeeeeeeeeeeeeeeee Bikini olduktan Sonraki, Bikini Sonrası, yani B.S., veya After Bikini fotoğraflı karşılaştırmasına:






Amanınnnnnnn... Neymişim? Ne olmuşum?!

Yani, daha çok yol var! Bu bel şahanesiyle 60'ı görür! Artık, görsün ama yani!!!!

E bir de 1,9 kilo aldın tatilde. bel olmuş yine 68! Biraz normal tabi; yeme içmeden ziyade, -ki o deniziyle, güneşiyle, toprağıyla şifa dolu yerde daha da incelirdim de-, alerji yüzünden içilen Kortizonlu ilaç ve artık mecburen başlanan Trisequens tedavisi, -ki çok daha iyi hissediyorum şimdi-, ile bünyenin azca toparlanma isteği...

3 Eylül'de çılgın Biriciğim, Sasha'nın düğünü var! Onun için mükemmel görünmeliyim. E şuracıkta 10 gün kalmış ya! Tamam, tamam! Panik yok! Ayyy nasıl olmayayım! Bütün İstanbul alemi düğüne akacak! Dur tamam, bayılma!!!

Hemen yarın, "Yeniden "Bikini" oluyorum! ;-) Olmayanı da dövüyorum! :-)" programıma başlıyorum. Mümkün olduğunca öğle yemeklerini dışarıda güneşlerde ve deniz çeşitleriyle geçiriyorum. Akşam yatmadan önce de deniz tuzlu Palmolive Spa ile duşlarımı alıyorum. 

Deniz ve güneşin şifasından; ve tatilde hayatımla ilgili aldığım en güzel karardan; uzaklaşmamak gerek! ;-)








11 Ağustos 2014 Pazartesi

10 Ağustos 2014 Pazar

Tatilden sonra Ben!


Allah'ım bu nasıl bir haftaydı böyle! Tatilin izi kalmadı vallahi! 8:30-22:00 çalıştım her gün! Bittim resmen! Tatil fotoğraflarımla dolu bir yazı yazacaktım, ahh ona bile zaman kalmadı!

Bugün itibari ile yeniden tatildeyim! Allah'ım çok şükür!

Sabahın köründe uyanmadan, dinlenmiş ev hali ile keyiflerdeyim bugün:




Muuuuucccckkkkssssssssssssssssssssssssssss... <3 <3 <3 <3 <3 <3 <3


29 Haziran 2014 Pazar

Asgari Tatil ile yap bakalım programını #beyazyakalı !


Biletimi aldım! Bir "sürü" çoğunluk gibi ben de bayram öncesi Cuma akşamı uçuyorum buralardan. Trafik fena olacak, şimdiden hepimize sabır!





Yazlık keyfi yapacağım. Sabah uyanır uyanmaz'dan, taaaaa yatana kadar, hep açık havada, hem de Ege havasında geçen günler gibisi yok! 

Çıplak ayağın toprakla, kumla, denizle buluşmasından doğar şifa! 







Denizden çıkan mezeler, bahçende biten donat ve yeşillikler, mangallar, kediler, köpekler, çocukluğunu bilen bakkal, konu komşu, dostlarla geçen uzun geceler...






Heyyy, bir de Bayram! Buralarda pek yaşanmayan, o güzelim ziyaretler de olur! Kahve fincanları, her daim hazır olsun diye elde yıkanır! Tatlılar "Ama bu başka, ben açtım!"'larla ikram edilir! O arada, davulcu da gelir, mani okutmadan bırakılmaz! Gönül de, beden de, Bayram eder! 

Hayat, budur!







Sadece 10 gün! Pazarına dönüyorum. Ne acımasız bu #beyazyakalı olma durumudur ama ya! Şu an isyan ediyorum, duymayan kalmasın! Yahu, yıllardır yabancı şirketlerde çalışıyorum! Yaş da gelince tabi şimdi, iyicene çılgına dönmeye başladım! Adamların yaptıkları tatilin gün sayısının yanından bile geçemiyoruz! Bir de süre gelen, banka tatilleri var ki, sinirim kaldırmıyor!

Onca yıl çalış, sonra bir şirket değiştir, o da sözde daha iyi koşul ve "title" için olsun, asgariye düşsün yine "Yıllık Ücretli İzin Süresi"! 14 iş günü! Saçma! Hem de ÇOOOKKKK SAÇMAAAAAA!

Bu işler böyle değil zaten "önce insan" diyen dünya devletlerinde! Şirket değişikliğinin, iş ve kariyer yıllarıyla yakından uzaktan ilişkisi kurulmaz. Hadi ilişkilendirdi bir tanesi diyelim, adamların Asgari Yıllık İzin Süreleri zati 20-23 iş günü! Bizimkinden neredeyse 10 gün fazla!!! Bu da tam 2 haftalık daha TATİL demek! 

Resmi tatilleri de en az 5 gün daha fazla! Al sana 1 hafta TATİL daha.

Dur dur! Ağzımı açmışken, çalışma sürelerine de değineyim. Malum bizde resmi haftalık çalışması süresi 45 saat. AB-16 ortalaması 38 saat. Resmi çalışma süresi en düşük Fransızların; 35 saat. Daha vahimi, bizlerin dünyanın en fazla "hayrına" mesai yapanlar oluşumuzdur. Gerçekte haftada neredeyse 54 saat çalışıyoruz!!!

Sonra bir de, pek bir "pozitif" dev medyamız, "Aman da memlekette hayat ne güzel! 2014'te çalışanlar resmi ve dini bayramlar ile hafta sonu izinleriyle birlikte toplam 115 gün tatil yapılacak." türü manşetten haberler yapar. Vallahi, o çalışanlar sizi fena yapar, diyeyim!

Dönüyorum Fransızlara: 8:30'da işe başlıyor ve 16:30'da işten çıkıyorlar! Hafta sonlarının keyfini ve dinlencesini doyasıya yaşıyorlar. Ve, yılda, resmi taliller ile birlikte en az 8 hafta (bu tam 2 ay demektir)tatil yapıyorlar. En az!!!
"Fransız Kadınlar'ın İncecik ve hep Genç kalma Sırları!" yazıma bu detaylar da buradan ekleme olmuş olsun!



İncecik Kadınlar derken, aklıma geldi! Amanın, benim "Bayan Vücut", "Cesur Sıska" ve "45'lik" de yazlıkta olacaklar! Amanın ki ne amanın!

Son dört gündür, toplantılardır, odur budur yüzünden, "yemediğin" halt kalmadı! Tatile kaldı 26 gün!!! 

Koş Bikini, kooooşşşş!









Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...