Bikini Projesi İkonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bikini Projesi İkonu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2017 Pazartesi

Instagram Hikayeleri


Kendime geldiğimde, ellerim yağ içindeydi! Böyle, parmaklarımın ucunda yumuşacık dağılan, krem kıvamında siyah şeyler de vardı. O yağımsı dokular içinde sanki kırıntılar dolaşıyordu, bir de. Allah'ım neler oluyordu? Bu ellerimdeki neydi?
...

Gisele Bündchen


Yanık kokusu mu o? Her yanı sarmış! Ekmek kızartmışım!? Yok artık!! Ne ara oldu bunca şey?! Hepsini ben mi yedim?! Amanın!!! 
Bu Uno Karabuğdaylı paket yarıya inmiş!! 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. 8! 8 dilim ekmek mi yemişim?!!!
Fora çeşnili zeytin ezmesi dibe inmiş!
...


Kate Moss



Yılın en yoğun dönemi geldikçe, işler çoğaldıkça, aynı oranda akşam yemekleri artıyor.
Ahh, o içilen, nefis Merlot'lar yok mu? 
Herşeyin suçlusu!


Suvla, Kanyon, Kasım 2017


Yoksa, o heryerde bulunmayan ve bulunca da bir türlü elden bırakılamayan, Tuborg'un şahane Frederik üçlüsü mü?


Frederik India Pale Ale
Frederik Brown Ale
Frederik Marzen Lager 


İçki her kötülüğün başıdır!
İnsanı kötü yola düşürür!
Sonu da, mutfakta, buzdolabının içinde biter!






YOU WEAR IN PUBLIC!!!!!!!!




"Wear" deyince birden hatırladım. Çok önemli bir partiye davetliyiz yılbaşı gecesi. Allah'ım ne ara Aralık oldu?! Ne giyeceğim ben şimdi?!!!! 😱 

nu'dan şöyle bol ama tarz bir elbise almıştım. Elbette siyah!
Onu aksesuarlarla parti kızı kıyafetine dönüştüreyim.
Aslında, şöyle tiril tiril, askılı, sırtı utanmasa totoya kadar açık, varla yok arasında bir elbise; üzerine kalın bir hırka, ayağımda Stan Smith'ler var hayalimde ya, incecik olmak lazım geliyor bu tarza. Bendeki de zevk işte. Olan, ama kullanılamayan! 😁





Şurda kalmış yılbaşına 3 hafta! Şu dişini azcık sıksan; pardon, şu ağzını bağlasan, hatta diksen, yok, en iyisi mi, kilitleyip anahtarı da nehire atsan! Hangi nehre mi? Yahu Bikini, kafa göz dalıcam ama sana şimdi! 

Ayrıca, bundan sonra, yok öyle kötü fotoğraf veririm diye yediklerini paylaşmamak!!! Çok şekilci oldun sen! İyi ki biraz fotoğraf kurslarına gittin! Aman sanki fotoğraf çekmeye zamanın var!  Hayır çektin diyelim, Mac'e aktarmaya zamanın yok! Aktardın diyelim, bu sefer de paylaşmaya zamanın yok! 😔

Instagram Hikayeleri...
Instagram Hikayeleri, hızlı, kolay, üstelik saati de yazıyorsun; tam bir "anlık" paylaşım. Günlük yani!
Ağzına tıkayacağın her şeyin hesabını hikayene ver bakalım önce! Saatine de bir bak!!! Dön dön, evir çevir, tekrar bir bak gözünün önündekine! Lüpletebilecek misin her türlü şeyi? Bakalım, atabilecek misin ağzına hepsini!

Ve şimdi, 10 Nisan 2013 tarihinde yazdığım, hayatımdaki ikinci blog postuma bir göz atınca; yazımın başlığı "Herşey Böyle Başladı"; gördüm ki:

“Araştırmalar gösteriyor ki, duyguların, alışkanlıkların, rakamların kaydını tutmak, kendi başına bir şifa olan ve davranışınızı değiştirmenize yardımcı olacak bir geribildirim ve denetim sistemi meydana getiriyor. (…) Günlük tutmak, düşünmeden yeme döngüsünü bozmaya, insanın kendine karşı dürüst ve sorumlu olmasına yardım eder. (…) Bu basit hareket size sağlığa dair derinlemesine bir kavrayış kazandıracaktır.”


Ve ben, bu ilk ve en önemli Bikini kuralını, günlük tutmayı, çoktandır bırakmışım! 
İş yoğunluğu, koşuşturma, hayat...

Zamanında şahanesiyle Amerika'yı keşfetmişsin! Sen niye başka yollara sapıyorsun ki?! 
Vaz mı geçtin yoksa?!!
Hepsi şımarıklık, başka bir şey değil yani; -mi acaba?
Neyse!






E o halde, yeniden hoşgeldin Instagram Günlüğüm! 
Hayıııırrrr, kadeh kaldırmayacağız şu an buna! 🤪
Yılbaşı gecesini bekle! 🎉🎈🍾🥂


https://www.instagram.com/bikiniprojesi/



25 Ocak 2015 Pazar

bu tarz benim


Bronşit olmuşum yahu! Ama kendim ettim. Hafta sonu, cini içinde güneşe aldanıp tüm gün sokaklarda geçirip, ohhh bol buzlu "bir büyük"'leri de devirince, e tabi, sağlıklı beslenmeye ve alkali suyumu eksik etmediğimden beri hastalanmıyorum ya hiç bir de, "bana bir şey olmaz" havalarında, kaptım şifayı. E bi de, geçen hafta çok yoruldum doğrusu, öyle böyle değil. Günde 3 saatlik uyku anca. Eeeeeee, bedenin dinlenesi geldi zaar.

Pazartesi ofise girmemle acile doğru yola koyulmam bir oldu. Serumu yeyip, tüm gün mışıl mışıl uyumuşum. Ertesi gün farkına vardım ki, raporluyum, hafta içi ve ben evdeyim. Olleyyyy.. (Bu bir: Zavallı #beyazyakalı tepkisidir!).

Kitaplarımı aldım, battaniyemi, çorbalarım, bolca limonlu sularım, çaylar ve pastalar (hastayım ya!)...
Pek kitap okuyacak halim yokmuş meğer, televizyonu açtım. Dizi, film, kanal kanal zaplarken Show TV'de kaldım. Bu, "Bu Tarz Benim" de, jüri başka. Hem de kimler kimler; duayen Cemil İpekçi mi dersin... Hürriyet Moda editörü Sibel Arna da orada... Umut Eker var. E o Serdar Ortaç'ın eşi Chloe değil mi? Ne hoş hatun ama... Türkçesiyle de pek şeker...

Ya bu arada, ben "Bu Tarz Benim"'i demin bir yerde daha görmedim mi? Dur bakayım; evet TV8'de de var. Bu tekrar mı dedim de, araştırınca ne öğreneyim: Olaylar olaylar... İş hayatında olunca, böyle, hayatın asıl konularını kaçırıyorsun maalesef! :-p

Meğer Acun Ağabeyimiz transfer etmiş, tüm programı jürisiyle. Show TV de geri kalmamış, bilirkişi adamları toplamış. Kendisini tarzıyla pek beğendiğim arkadaşımız Öykü Serter'in karşısına rakip olarak da Ebru Akel'i getirmiş. Hayır, aynı isimle iki ayrı kanalda, aynı program! Pes! Kapışma çok büyük! Hepsi birbirinden güzel yarışmacı kızlar; kimisinin çenesi fena da; bu rayting savaşlarında heba olmasalar bari.






Tarz, yani stil denilen şey, iç dünyanı dış dünyaya haykırmak. Bir nevi özgürlük aslında. Kişiliğini, belki de kimliğini, içinden geldiği gibi sözsüz ifade etme şekli. Dolayısı ile, klişe olsa da, giydiklerinin yanında, hareketlerin, konuşman, yürüyüşün, yani seni dış dünyaya ifade eden ne varsa, hepsi ile bir bütün. İşte, Cemil İpekçi de, tam buna göre yorumlar yapıyor. Kişiliğin yansımasına tarz diyor. Seviyorum kendisini. Sibel de İvana da Umut da uzmanlıkları ile vücut proporsiyonlarına uygun giyinmeye yönelik bilgilerini paylaşıyorlar. "Boyu kesmek" diye bir tabir var mesela. Diğerleri, kendi zevklerine göre değerlendiriyorlar kanaatimce.

Bana kalırsa, tarz, renkler, zevkler ve tatlar gibi tartışılmaz, hatta yorum da yapılmaz. Bırakın kim nasıl, ne şekilde giyinmek istiyorsa giyinsin be yaw. Beğendiğine "ne güzel olmuş, pek güzel yakışmış" der, muhabbetine göre "nereden?" ile devam edersin. Beğenmediğine de bakmaz, geçersin.
Güzele bakma ya sevap, e beğenmediğine de kötü demek, olsa olsa, günaaaaaaahhhhh...





Yalnız, her Allah'ın günü yeni bir şey giymek, üstelik kombinli mombinli, hiç kolay iş değil. En az 13 hafta mı sürecekmiş neymiş bu program. Bir de galalar oluyor her hafta anladığım kadarıyla. Amanın... 78 gün ediyor... Artık 78 gün boyunca kim dayanırsa...

Bir de, "concept" diye bir olay var! Günübirlik pizza yemeye, İtalya'ya gidenler mi dersin?! Diğeri, LA sahillerinde yürüyüşe çıkıyor! Mankenlik ajansına, taksi ile görüşmeye gideni var! Öbürü, ajans sahibi olmuş, "kızları" ile yemeğe çıkıyor!

Velhasıl, "Nereye gidiyorsun?"'un cevabı pek mühim! İvana şiddetle sorguluyor!

Nereye mi gidiyorum?

Her Allah'ın sabahı, aynı yoldan, aynı trafik eşliğinde, aynı insanlardan oluşan aynı iş mahali, aynı ofise gidiyorum İvana! :-p

Ne yapayım? Nasıl yapayım? Bir akıl verin canım bana!

Pazartesileri "Managment Meeting"'lerinde, "Durum vahim! Alarm çalıyoruz!" ifadesi için kırmızılara mı bürüneyim? Ya da, "Aman benim Canım Country Manager'ım, bana bugün hiç bulaşma, geç beni!" der yeşil kombinlere mi gireyim? Bütçe toplantılarına, Euro baskılı t-shirt'ler ile mi gideyim?! Ne edeyim?

Gerçi, bu plaza aleminde, her gün yepyeni bir "outfit" ile gelen arkadaşlarımız var. Kuaförden çıkma saçlar, sabahın köründe... Hayır, ben daha gözümü bile açmış olmuyorum ofise girdiğimde. Arabam öğrendi yolu, o kendiliğinden gidiyor. Otoparkta durunca, "hadi geldik" diyor. Asansörde çıkarken "5 dakka daha"'ya devam ediyorum ben...
Ojeler bile her gün değişiyor, kombine göre. Her gün o bilmem kaç pont topukluların üzerinde...
Bana çanta değiştirmek bile zulüm.
Hayır, bunca ojeye bile para yetmez, nasıl yetişiyor bilemedim ki...
Ama, takdir etmek lazım gelir. Hatta önümü ilikler, eğilirim de. 



Bizde durum şöyle:

Pazartesileri için yolumu buldum. Pazar günü ne giyiyorsam, Pazartesi de o. Pazartesi sendromlarını böyle atlatıyorum. Ofistekiler ne bilecek ne giydiğimi hafta sonu değil mi yani?. :-p




Ama diğer günler basıyor bana o "Yarın ne giyeceğim?" kabusu.





Cuma gelince de, elime ne geçerse... Bıraksalar eşofmanla gideceğim, yeminle...




Hele bu ara, kendimden memnun olmamaktan, dahası üzerime o 36 bedenlerin olmayışından, tarz fix: Çeşitli taylar üzerine, hava durumuna göre uzun t-shirt veya uzun sweet-shirt, üzerine de yine uzun salaş bir hırka. Ayakta bot veya hiç vazgeçemediğim UGG'lar. Boyunda kocaman bir şal veya metreler boyu atkı. Bu.






Ah ahhh... Benim içimde bir Carrie Bradshaw var da aslında...




























...da, yüzeye çıkamadı bir türlü!!!

Zorla çıkarmak mı lazım acaba?!!!!!!!!

Eureka!!!! (veya 'Heureka'; Yunanca: εὕρηκα/ηὕρηκα, Evreka şeklinde okunabilir) :-ppp

Tam istediğin gibi olsan da şöyle, neler giymezsin ki sen!!! Carrie de Bradshaw da alt eder yanında! :-P
Cümle alem "tarzsın" diye haykırır, o baş parmaklar, kuşlar muşlar göğe ulaşır valla...
Heyyyttttt... :-p





Hayal gücün kurumuş senin! Harekete geçir şu bilinçaltını, da!

Çak şöyle sosyal alemde bir Bikini tarzı, #butarzbenim 'li şahane bir "outfit", bir "look"! Beyninin o altındaki zatı muhterem, kendine gelsin, canlansın şöyle ya!





Akşam eve gelince olsun, tam da işten trafikten bunalmış olduğun, "off bugün de halim kalmadı", "bir şeyler mi yesem" türlü şeytana uymak üzere olduğun o anlarda... Hayaline, bir kere girdin mi işin, motivasyon çıkar doruklaraaaaaaaaaaaaaa...


Açılıııııııınnnnnnn...
Çekiliiiiinnnnn...
Sosyal alemin yeni #tarz fenomeni geliyoooooor... 
Tutmayııııınnnn...
:-ppp :-DDDDDDDDDDDDDDDDDD









18 Aralık 2014 Perşembe

Yeni yıla böyle girilmez! Yürü!


Yok arkadaş! Yılı böyle kapatamazsın! Çok kötü bıraktın kendini! Doğal olarak, tamam da!!!!! Toparlamazsan vay haline!

Anlamadım?! Ne?! "Geçti borun pazarı" mı? "Battı balık" mııııı?????

Senin beyninden kan çekilmiş! Seni, biri, ters çevirip, kapılara sıkıştırsın da, öylece kal, e mi?!!!!




Ters çevirmek derken, bu headstand duruşu ne güzel bir şeydir yaw?!


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose


Headstand Pose

Headstand Pose



Bak bu tam senlikmiş! Kafanı da kuma gömdük mü?!!!! :-DDDDDDD


Headstand Pose


Kızım baksana... 1 numaralı Bikini Projesi İkonun bile alayına headstand takılıyormuş ya!


Headstand Pose - Marilyn Monroe


Headstand Pose Marilyn Monroe


Ne oldu? Canın mı çekti? He şimdi, yapamıyorum diye de üzülürsün sen! Oturduğun yerden "vah vah"! O toto da oldu, maşallah!
Nazar etme cancağızım! Çalış!

Bak hala bahaneler üretiyorsun! Neymiş! Yürüyemiyormuş da... Prof.'um Dr.'m Sevgili Osman Müftüoğlu, ne diyor Hürriyet Pazar röportajında:
"Günde 5,000 adım atmalıyız, ideali ise 7,500 adım." 
Sen günlük bir 5,000 adımı hedefle, gerisi gelir şahanesiyle.


Sen hala, "13 gün kaldı!"'larda, "Bu kadar az zamanda ne yapılır ki?!"'lerdesin di mi?! Sana hatırlatırım! 10 günde bir beden incelebilenlerdensin!!!!

Bakınız:


Acaba, diyorum ki, kendinle bir rekor denemesi mi yapsan?! ;-)))))))))))))))))

Hem, tüm araştırmalar gösteriyor ki; insanoğlu son saniyelerde müthiş üretici!





Hem, bir düşün; sağlıktan yana aldığın kararlar ne çok yardım etti sana!

Headstand Pose



Yanlız, herkesler mi amuda bulur hayatı arkadaş!
İşimiz daha çoooooooooooooooook demek ki!


Headstand Pose



Derken, gelsin tablomuz!
ŞŞŞşşşşşş.. Bu tablolar seyretmelik değil, uygulamalık! ;-)







Sen hala oturuyor musun ya...







19 Ekim 2014 Pazar

Pembe Rüyalar


Tam 10 gündür, hafta sonunda devam eden yurt dışı yıllık toplantılarla birlikte aralıksız çalışıyorum. Cuma'nın Cuma olması motivasyonu dışında, son 4 gün "Ama ben çok yoruldum!" haykırmalı ağlama krizlerine girdim. Ne yediğimden bir şey anladım ne de içtiğimden. Ne işe odaklanabildim ne de özel hayatıma ("Özel" ne demekse?! Bu da kapitalizmin bir kandırmacalı beyin yıkama durumudur yani! Özel değil "asıl", "gerçek" hayat o ya aslında! "Genel" ve "doğal" diye empoze edilen "iş hayatı" değil yani?!!! Neyse!). Bir de işimi sevenlerdenim. Diğer türlüsünü hiç düşünemiyorum!





Günler, "keyiften" ve "andan" çooooook uzak, öylece geçti işte. O 10 gün, kayıp resmen.

Tüm bu her dakikası "ansız" geçen her bir günde, şiştikçe de şiştim. Öyle böyle değil!!! Tartıya çıkamıyorum, mezuraya dokunamıyorum, o derece!

Her şey iş hayatı ve metropol temposu yüzünden mi?! Biraz da öz eleştiri mi yapsan acaba Sevgili Bikini?!

Yemeği abartmadın farkındaysan. Suyunu da içtin. Olabildiğince aktiftin de. Düşünüyorum da, tatilde yediklerini yesen ve yaptıklarını yapsan, yemin ki 100 kilo olurdun! 

Konu ne biliyor musun???
UYKUNU YETERLİ AL-MI-YOR-SUN!!!






"Hafta sonu nasılsa uyurum!"'larla olmuyor işte Bikini. Bak, hafta sonu çalışınca, yani o hafta içi maratonundaki gibi sabah 06:00'larda uyanınca, toptan bittin!!!

Hem, "hayat" demek olan uyku depolanamıyor ki! Hafta içi akşamları, "biraz daha oturayım"'lar ile aklınca daha fazla yaşadığını zannediyorsun, ama ömründen yiyorsun, bilesin hani.






Ya kızım, sen mazoşist misin nesin? Töööbbeeee.."Uyku Yoksunluğu" bir psikolojik işkence yöntemi! Uykusuzluk insanı, susuzluk ve açlıktan bile daha zor bir ruhsal ve fizyolojik duruma soktuğunu biliyor musun?! İdrak, algı, anlama yok oluyor; düşünce, odaklanma, konsantrasyon diye bir şey kalmıyor; hafıza sizlere ömür!

Uykusuzken, sağlıklı düşünemez ve kararlar da alamazsın da, oldu ya sen tüm gün sonuna kadar alkali oldun, 3 litre suyunu içtin, toplamda günlük 10,000 adımını da attın ve en şahane yogalarını da yaptın, günde 7 saatten az uyku ile hiçbiri tam sağlıklı olmanda işe yaramıyor! Daha yeni kendin yazdın "Detoks Nedir? Ne değildir?!"'de, "Yeterli uyku, detoksun ilk şartıdır!" diye. Gel sen bir tüm yazdığını tekrar oku istersen buradan!!!


"Harvard School of Medicine"'den uyku tıp profesörü Charles A. Czeisler'ın Harvard Business Review makalesinde, günde 4-5 saatlik uykunun, kanda %0.1 oranında alkol etkisi yarattığını ve o derece de bedene zarar verdiğini anlatıyor. Uykusuz bir günde ne kendindesin, ne de sağlıkta yani!!!





7 saatten az uykuyla geçen her bir günün, kadınlarda daha da ciddi sağlık risklerine neden olduğunu anlatıyor Leah Hardy, Susie Rogers ve Dr. Daniel Sister "Your Hormone Doctor" kitabında. Yeterli uyku alamayan kadınlar üzerinde yapılan araştırmalarda, daha yüksek inflamasyon, kolesterol, insülin ve kan şekeri değerlerine rastlanıyormuş. Şişmanlık, diyabet, tansiyon, hafıza kaybı ve kalp krizi sebebi yani. Dahası, kronik kortisol fazlalığı, bağışıklık sistemini mahvediyor; erken yaşlanma ve her tür kansere sebep oluyormuş!!! Ya, beynimize ettikleri... "Bunak!" ya da "Küçük beyinli!" türlü sözlere maruz kalma sebebi!!! 




Kaynak: The Huffington Post


Bak bu iş çok ciddi! Lamı cimi yok! Her akşam o en az 7 saatlik uyku a-lı-na-cak!


Tamam yılların alışkanlığı var! Öyle de kolay değil! "Hadi uykuya!" ile hemen olmayacak yani! Çocukların bile oturası geliyor uyku saatinden sonra! Direk "Zıbar!" diye çıkışsam mı acaba kendime? 

Cameron Diaz ablamız, "The Body Book" kitabında, Fitness'ın bir parçası olarak gördüğü UYKU alışkanlığını, geliştirdiği UYKU SAATİ RİTÜELİ ile yakalamış. Ben de kendiminkini geliştireyim. Bizim neyimiz eksik! Heh! :-)


Şimdi, önce "Zayıflatan Güzellik Uykusu"'nun kurallarını buradan tekrar bir okuyayım.

Saat 23:00'te uyumuş olmak gerekiyor. Öyleyse saat 21:30'a kurayım ben "Haydi Uykuya!" alarmımı! Öyle ya, sabahları seve seve uyanmak için nasıl alarm kuruluyorsa, uyumak için de aynısını yapmalı! Ha, bu arada, yarının giyecekleridir, Sassy'dir (çoktandır yapmıyorum ya), sabah işe götürülecek yiyeceklerdir, ev ahalisine hazırlanacaklardır, ev işleridir, başka ne varsa, eve gelir gelmez yapıla, ki, UYKU SAATİ RİTÜELİMİZ bozulmasın!

Aslında, bir süre, sadece ve sadece buna odaklansam çok daha iyi olacak! Her şeyden, ama her şeyden en önemlisi, yatağa zamanında gitmek bundan sonra!


21:30 İşe nefis bir RELAX çayı hazırlamakla başlayayım. Yayılan o müthiş Melisa kokusu eşliğinde güzel bir kitap okuyayım.



22:00 Yatak odasının balkon kapısını sonuna kadar açayım, havalansın. Duş işini akşama alayım ben. Deniz mineralleri içeren Palmolive Thermal Message ile sıcak bir duş, Fransız Kadınlar'ın "Bonne nuit!" Masajları ve yüz bakımları gelsin. Dişler fırçalansın.


22:30 Derin bir uyku için şahane bir Yoga:




22:45 Elma Sirkeli Suyum.


22:50 Mis gibi yatağımdayım. Başucumda duran Sihirli Taşımı alır, bugün olan en güzel şeyi düşüne koyulurken... zzzZZZZZZZ...

Şşşşşş... Pembe rüyalar...






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...